<****** LANGUAGE="JavaScript1.2">

İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır  ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy



   
  Buyurunuz
  TÜRKİYEM
 

Barajlarla ilgili genel bilgi

Yüzyıllar boyunca barajlar, kalkınmada önemli bir rol oynamıştır. Barajların getirileri arasında içme ve kullanma suyu sağlama, enerji üretme, sulama ve taşkın kontrolü bulunur. Bu çerçevede barajlar dünyanın çoğu bölgesinde ekonomik kalkınma ve istihdam sağlamıştır. Yirminci yüzyılın sonundan itibaren barajlar, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, sosyal ve ekonomik gelişmenin simgesi olarak görülmüştür. Türkiye’de de baraj yapımı, özellikle 1950’lerden sonra, ekonomik ve sosyal kalkınmanın temel araçlarından biri olarak ön plana çıkmıştır.

Dünya Barajlar Komisyonu’nun (World Commission on Dams – WCD) çalışmalarına göre, barajların ekonomik çıktıları genelde büyütülürken, sosyal ve çevresel maliyetleri ya hiç belirtilmemekte ya da düşük gösterilmektedir. Komisyona göre; abartılmış getiri tahminleri, ortaya çıkan sosyal ve çevresel etkilerin azaltılamayışı gibi nedenlerle iyi planlanmayan projeler risk taşımaktadır. Dünya Barajlar Komisyonu’nun yeni yaklaşımı; baraj yapımına karar verme ve planlama sürecinde hükümetlere, kredi kuruluşlarına ve yatırımcılara yol göstermektedir. Komisyonun belirlediği ilkeleri izlemek; ayrıntılı ihtiyaç analizi yapılmasını, seçeneklerin değerlendirilmesini, ilgili tarafların süreçlere katılımını, çevresel ve sosyal risklerin en aza indirilmesini ve doğacak risklerden kaçınılmasını sağlayacaktır .

Sulama amaçlı barajların gerçek getirileri tahmin edilenden daha az olmaktadır, çünkü, genellikle projede tahmin edilenden daha az alan sulanmakta ya da ürünler tahmin edilenden daha düşük fiyatlara satılmaktadır. Fazla iyimser tahminler inşaat aşamasında önemli gecikmelere yol açmakta ve maliyeti artırabilmektedir. Dünya Bankası tarafından desteklenmiş olan hidroelektrik projelerini değerlendiren bir çalışma ortalama %28’lik bir zaman aşımı olduğunu göstermiştir (Bacon ve Besant, 1998). Yaşlanmakta olan barajlarda bakım masrafları beklenenden daha yüksek olabilmekte, barajların işletimden kaldırma maliyetleri ekonomik ve mali analizlerde çoğunlukla göz ardı edilmektedir.

Büyük barajların  geniş  çevresel ve sosyal etkileri olabilmektedir. Ancak yeniden iskan maliyetleri, su altında kalan arazilerin ve iş alanlarının değerleri, biyolojik çeşitlilik ve balıkçılığın kaybından kaynaklanan maliyetler de genellikle aza indirilmekte ya da tamamen gözardı edilmektedir.

Barajların nehir ekosistemleri üzerinde çok büyük etkileri olabilmektedir. Her baraj, yapısı, konumu ve boyutlarına bakılmaksızın, akarsuların doğal akışlarını değiştirmekte ve suyun kalitesinin bozulmasından suyun akışındaki doğal dengenin değişmesine, yeraltı suyu seviyesinin düşmesinden sazlıkların kurumasına, canlıların yaşam alanlarının tehlike altına girmesinden pek çok canlı türünün bu nedenle yok olmasına, kıyı erozyonuna kadar doğal sistemler üzerine olumsuz etkiler yaratmaktadır. Barajların ardından akarsular, kıyılardaki deltalarına tortu taşıyamamakta, tortulara bağlı olarak taşınan besin maddeleri de barajlarda tutulacağı için deltalardaki ve denizlerdeki canlılara ulaşamamaktadır. Bu durum deltalar ve çevrelerindeki verimliliğin düşmesine sebep olmaktadır. Bu gibi etkiler ciddi sonuçlar doğurmakta, ancak proje değerlendirme aşamalarında nadiren ve tam olarak hesaba katılmaktadır. 

Barajların doğal sistemler üzerindeki etkilerinin yanı sıra, tarihi-kültürel değerlerin su altında kalması, bölgede yaşayan insanların zorunlu iskana tabi tutulması gibi sorunlar da barajlarla ilgili tartışma konuları arasındadır.
WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı), Komisyon’un rehberlerini benimsemekte ve karar verici mekanizmaları Dünya Barajlar Komisyonu’nun önerilerini uygulamaya teşvik etmektedir. Su ve enerji ihtiyaçlarımız artarken, bu gereksinimlerin giderilmesinde sürdürülebilir yaklaşım kaçınılmazdır. Aksi takdirde yatırımların çevresel ve sosyal maliyetleri verimliliğini riske sokacak boyutlara ulaşmaktadır.

Türkiye’de barajların durumu

Türkiye gelişmekte olan bir ülkedir ve bu doğrultuda sulama ve enerji ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Ancak bu ihtiyaçlar karşılanırken seçenekler ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmeli, sosyo-ekonomik, çevresel, kültürel açıdan en az zarar verecek, fayda-maliyet açısında da en uygun olan seçenek belirlenmelidir.

Barajların nehir ekosistemleri üzerinde çok büyük etkileri olabilmektedir Türkiye'nin politikası sulama ve enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla daha çok baraj yapmaya yöneliktir. Oysa Türkiye sulama ve enerji talebini düşürmeye ve enerjiyi daha verimli kullanmaya yönelik olmalıdır. Örneğin, tarımda, şehirlerde ve sanayide suyu ve enerjiyi daha verimli kullanan teknolojileri teşvik edip su talebinin artması engellenebilmektedir. Öte yandan, Türkiye’nin enerji ihtiyacının bir kısmını karşılaması için hidroelektrik dışındaki yenilenebilir, alternatif, temiz enerji üretimi (rüzgar, güneş, biyogaz vb.) konusunda araştırmalara fon ayrılmalıdır.

Türkiye kara yüzeyinin %90'ında çeşitli şiddetlerde erozyon meydana gelmektedir. Arazilerin %63'ü çok şiddetli ve şiddetli, %20'si ise orta şiddetli erozyonla karşı karşıyadır. Akarsularla taşınan topraklar, baraj göllerini hızla doldurarak kullanılmaz hale getirmektedir. Türkiye’de erozyon en fazla sırasıyla Fırat, Dicle ve Yeşilırmak Havzaları’nda görülmektedir. Türkiye`de yaşanan şiddetli erozyonun sonucu olarak, 15 barajın (Altınapa, Bayındır, Buldan, Çaygören, Selevir, Çubuklu, Demirköprü, Hirfanlı, Karamanlı, Kartalkaya, Kemer, Kesikköprü, Seyhan, Sürgü, Yalvaç) ömürleri tahmin edilenden önce dolmuş ya da dolmak üzeredir. Bunlara ek olarak ülke ve bölge için büyük önem taşıyan Keban, Karakaya ve Atatürk barajları da aşırı erozyona maruzdurlar.

Ayrıca Türkiye’de geçmiş yıllarda Eşmekaya Barajı’nda olduğu gibi yanlış uygulamalar yapılmış, hem doğal alanlar olumsuz etkilenmiş, hem de zaten hassas durumdaki ülke ekonomisi büyük kayıplara uğramıştır.

Türkiye’de inşa edilmiş ve amaçları arasında sulama da bulunan 103 adet barajın sulayacağı alanlar proje aşamasında 2.325.974 ha olarak öngörülmesine karşılık; inşaat sonrasında sulamaya açılan alanlar 1.166.363 haolarak hesaplanmıştır.

2002 yılı itibarıyla Türkiye’de enerji ve sulama amaçlı 203 büyük baraj (15 m ve daha yüksek barajlar ile normal su depolama kapasitesi 3.000.000 m3 üstü barajlar) ve 368 küçük baraj kullanımdaolup, 96 büyük baraj ve 139 küçük baraj planlanmıştır. Bunlara ek olarak gelecekte yapılması düşünülen 431 baraj farklı planlama aşamalarındadır.

Türkiye’de, sık aralıklarla karşılaşılan ekonomik krizler ve yüksek enflasyon, yatırım maliyetlerinin artmasına ve yatırımların öngörülen zamanlarda tamamlanamamasına neden olmaktadır. Ekonomik krizler yatırımların dış finansmanını da olumsuz etkilemiştir. Türkiye’de barajların yapım süresi ortalama 6,9 yıl (min.2 - max.19) olmasına karşılık, yapımlarına ekonomik kriz döneminde başlanan ve halen süren barajlardan bir bölümünün süreleri ortalama 12,8 yıl (min 10-max.17)’dır. Bu yüzden baraj projeleri hazırlanırken bu tür riskler de, maliyet geri dönüşümü ile birlikte, göz önünde bulundurulmalıdır.  

Ülke ve İnsanları
________________________________________
Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine çok yaklaştığı bir alanda yer alan Türkiye Cumhuriyeti, doğuda Gürcistan, Ermenistan, Nahcivan ve İran, batıda Bulgaristan ve Yunanistan, güneyde Suriye ve Irak ile komşudur. Bu sınırların çoğu Osmanlı ımparatorluğu'nun parçalanmasından sonraki anlaşmalarla çizilmiştir. Konumu nedeniyle eski Asya Türk kültürünün Avrupa'ya ulaştırıldığı bir geçit yeri olan Türkiye, aynı zamanda batı dünyasının doğuya açılan penceresidir. üç tarafı denizlerle (Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizi) çevrili olan Türkiye'nin deniz sınırları, ülkeyi yalnızca yakın bölgelerle değil, bütün dünya ile komşu haline getirir. Bu uzun kıyılar ve kıtalararası köprü niteliği nedeniyle ülke, büyük ticaret ve göç yollarının merkezi olmuştur. Türkiye, hem bir NATO ülkesidir hem de İslam ülkeleri arasında çok taraflı ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi konusunda aktif bir rol oynamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzölçümü 814.578 km2dir. Yüzölçümünün %3'lük bölümü Avrupa kıtasında yer alan akya topraklarıdır. Asya kıtasında yer alan %97'lik kısmı na ise Anadolu denir. Dikdörtgeni andıran ülkenin genişliği yaklaşık 550, uzunluğu 1500 km kadardır. Doğu'daki en uç noktası, İran ve Nahcivan sınırlarının kesişme noktasıdır. En batı ucu ise Gökçeada'daki Avlaka burnudur. Kuzeyde en uzak sınır noktası Sinop ilindeki İnceburun, en güney ucu da Hatay ilindeki Beysun köyüdür. Deniz sınırlarının uzunluğu 8333 km, kara sınırları ise 2875 km'dir. Bu yüzölçümü ile Türkiye, İran dışındaki bütün komşularından daha geniş topraklara sahiptir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin nüfusu yaklaşık 63 milyondur. Nüfusun 2000 yılında 65.5 milyon, 2010 yılında ise 74 milyon olacağı tahmin edilmektedir. Nüfus dağılımı bakımından Türkiye'deki coğrafi bölgeler farklı özellikler gösterir. ülke nüfusunun hemen hemen yarısı kıyı bölgelerinde toplanmıştır. İç bölgeler ise genel olarak daha az nüfusludur. Türkiye'de 1950'lerden itibaren nüfus artışı teşvik politikası terkedilerek, nüfus planlamasına geçilmiştir.
Türkiye'nin Coğrafi Yapısı
________________________________________
Türkiye eski dünyayı oluşturan Avrupa, Asya ve Afrika'nın birbirlerine en yakın olduğu ve Avrupa ile Asya'nın kucaklaştıkları bir noktada yer almaktadır. Coğrafi konumu nedeniyle ana kara parçası olan Anadolu, tarihin şekillenmesine yol açan değişik halk kitlelerinin toplu göçlerine şahit olmuştur. Sayılamayacak kadar medeniyetin sahibi olan Anadolu her biri kendi öz kimliğine bağlı ancak birbirinden etkilenen kültürlerin bir bileşkesini geliştirmiştir.
Ülkenin çoğunluğu Güney Batı Asya'da bulunduğu Türkiye, Avrupa ve Asya'nın hudutlarını kucaklaştırmaktadır ve Avrupa'da toplam 780.580 km² lik bir yüzölçümü vardır. Ülke doğuda Gürcistan, Ermenistan ve İran ile Güney'de Irak, Suriye ve Akdeniz ile çevrelenmiştir. Batıya doğru Ege Denizi, Yunanistan ve Bulgaristan Kuzeye doğru Karadeniz diğer hudutları oluşturur. Türkiye'nin coğrafi koordinatları 36° 00' - 42° 00' Kuzey Enlem ve 26° 00' - 45° 00' Güney Boylamdır.
80 idari ili olan Türkiye, Karadeniz Bölgesi, Marmara Bölgesi, Ege Bölgesi, Akdeniz Bölgesi, İçanadolu Bölgesi, Doğu ve Güneydoğu Bölgesi olmak üzere yedi coğrafi bölgeye bölünmüştür.
Türkiye'nin Dağları
________________________________________
Marmara Bölgesi'nde en önemli tepe olan Uludağ (2.543 m.) aynı zamanda önemli bir kış sporları ve turizm merkezidir. Ege Bölgesi'nde dağlar denize dikey inerler.

Türkiye'nin Güneyi'ndeki Akdeniz Bölgesi'nde yer alan Batı ve Orta Tarsus Dağları birden bire kıyılarında yükselirler. İçanadolu Bölgesi Türkiye'nin tam ortasındadır. Bir diğer bölgelerle karşılaştırıldığı vakit daha az dağa sahipmiş görüntüsü verir. Bölgenin başlıca yükseklikleri Karadağ, Karacadağ, Hasandağ ve Erciyes (3.917 m.) dağıdır. Doğuanadolu Bölgesi Türkiye'nin en yüksek bölgesidir. Dörtte üçlük bölümü 1.500 - 2.000 m. yüksekliğindedir. Bölgede 5.165 m. yükseklikte Nuh'un Gemisi yerleşmiş olduğu Ağrı Dağı (Ararat) nın ve Tendürek, Süphan, Nemrut'un da aralarında bulunduğu bir yığın harekete geçmeyen volkan vardır.
Bazı Dağ ve Tepelerin Yükseklikleri
________________________________________
Dağ ve Tepe Yükseklik
(m) Dağ ve Tepe Yükseklik
(m)
________________________________________
Karadeniz Bölgesi Akdeniz Bölgesi
Kaçkar dağı 3923 Demirkazık tepesi 3756
Üç Doruk tepesi 3709 Lorut dağı 3588
Kaçkar tepesi
3589 Medetsiz tepesi 3524
Hunut Dağı 3580 Aydos dağı 3480
Güngörmez Dağı 3523 Aladağ 3333

Marmara Bölgesi Doğu Anadolu Bölgesi
Uludağ 2543 Büyük Ağrı dağı 5137
Tepel dağı 2052 Süphan dağı 4058
Domaniç dağı 1845 Uludoruk 4135
Yirca dağı 1906 (Buzuldağ)Cilo dağı 4116
Kazdağ 1774 Küçük Ağrı dağı 3896

Ege Bölgesi Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Akdağ 2446 Karacadağ 1938
Bozdağ 2414 Keltepe 1748
Honaz dağı 2582 Karakaş dağı 1496
Akbaba tepesi 2298 Raman dağı 1260
Akbabadağ 2300 Mazı dağı 1252
________________________________________

Denizler
________________________________________

Türkiye Kuzey'de Karadeniz, Güney'de Akdeniz ve Batı'da Ege Denizi olmak üzere üç deniz tarafından çevrilmiştir. Karadeniz'i dünyanın diğer taraflarıyla buluşturan İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nın bulunduğu önemli su yolunun geçtiği Kuzey Batı'daki Marmara Denizi ise bir iç denizidir. Türkiye'nin kıyıları adalar dışında 8.333 km.dir.
Anadolu kıyısı: 6480 km
Trakya kıyısı: 786 km
Adalar kıyısı: 1067 km



Türkiye'nin Gölleri
________________________________________
Göller sayıları itibarlarıyla Doğu Anadolu Bölgesi en zengin bölgedir. O, Türkiye'nin en büyük gölü Van (3.713 km²) havidir. Ayrıca Beyşehir ve Eğridir Gölleri'nin de aralarında olduğu bir çok göl Toros Dağları'nın batısındadır. Önemli göller Türkiye'de ikinci en büyük göl olan Tuz Gölü, Burdur, Sapanca, İznik, Ulubat, Kuş Cenneti olan Manyas, Akşehir ve Eber'dir. Geçen otuz yılda Doğu Anadolu'da barajlar inşa edildiğinden Keban, Karakaya, Atatürk gibi bir çok büyük baraj gölü meydana getirilmiştir.
Türkiye'nin Nehirleri
________________________________________
Türkiye'nin bir çok nehri ülkeye çeviren denizlere akmaktadır. Fırat (Euphrates) ve Dicle (Tigris) Irak'ta buluşurlar ve Basra Körfezi'ne akarlar. Türkiye'nin en büyük nehirlerinden Kızılırmak, Yeşilırmak ve Sakarya Karadeniz'e akar. Susurluk, Biga, Gönen Marmara'ya, Gediz, Küçük Menderes ve Meriç Ege'ye ve Seyhan,Ceyhan ve Göksu'da Akdeniz'edökülür.

Coğrafi Bölgeler
________________________________________
1941 yılında Ankara'da toplanan Birinci Coğrafya Kongresi, uzun süren çalışmaları sonunda Türkiye'yi yedi coğrafi bölgeye ayırmıştır. Adı geçen kongrenin çalışma larında; Türkiye'nin üç tarafının denizle çevrilmiş olması, uzun kenarları boyunca kıyıya paralel dağ sıralarının bulunuşu, bu dağların yüksek, ama az engebeli olan orta kesimi deniz etkisinden ayırması, bu yüzden kıyı şeridiyle iç kesimler arasında iklim, doğal bitki örtüsü, tarım çeşitlerinin dağılımı ve bunların ulaşım sistemlerine ve konut tiplerine etkisi gibi etmenler göz önünde tutulmuş ve Türkiye'nin dört kenar bölgeyle üç iç bölgeye ayrılması mümkün olmuştur. Tespit edilen yedi bölgeden ilk dördü ne komşu olduğu denizin adı verilmiştir (Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgeleri). Diğer üç bölge de Anadolu bütünü içindeki yerlerine göre adlandırılmıştır (ıç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri).
Türkiye dünyanın önemli deprem kuşaklarından biri olan AlpHimalaya kuşağı üzerinde yer almaktadır. Ülkeyi baştan başa kateden Kuzey Anadolu fayı başta olmak üzere, Türkiye'de daha çok sayıda aktif fay bulunmaktadır. Kuzey Anadolu Fayı üzerinde son yüzyılda, 1939'da Erzincan'dan başlayan ve doğudan batıya doğru, fay parçaları boyunca düzenli bir seyir izleyen 7 büyük deprem olmuştur. 17 Ağustos 1999 tarihinde, merkez üssü İzmit olan 7.4 şiddetindeki son Marmara depremi de, Kuzey Anadolu fayının Doğu Marmara bölümünde gerçekleşmiştir. "Asrın felaketi" olarak nitelendirilen Marmara depremi, 1939 Erzincan depreminden sonra Türkiye tarihinin en büyük depremidir.
Türkiye'nin en fazla nüfus yoğunluğuna sahip geniş bir bölgesinde meydana gelen Marmara depremi, en fazla İzmit, Yalova, Sakarya ve Bolu illerinde olmak üzere İstanbul, Eskişehir, Bursa ve Zonguldak gibi çevre illerde de çok sayıda can kaybı ve hasara yol açmıştır. 15 binin üzerinde kişinin hayatını kaybettiği depremde, 25 bini aşkın bina yıkılmış, 200 bin civarındaki konut ve işyeri de hasar görmüştür. Depremden hemen sonra harekete geçen Türk hükümeti, depremin yaralarını sarmak için seferber olmuştur. Başta Almanya, ısrail, Yunanistan ve Rusya olmak üzere toplam 83 ülke kurtarma ekipleri ve çeşitli yardım malzemeleri göndermiş, depremden zarar görenlere yardım amacıyla Türkiye'de ve dünyanın birçok ülkesinde, gerek hükümetler gerekse sivil toplum örgütleri bünyesinde yardım kampanyaları başlatılmıştır. Deprem sonrasında meydana gelen bu uluslararası dayanışma ve duyarlılık, Türk halkının tamamı tarafından takdir ve şükran duyguları ile karşılanmıştır.
Marmara Bölgesi
________________________________________
Marmara Bölgesi, Balkan Yarımadası ile Anadolu arasın da bir geçiş alanı oluşturur. Avrupa ve Asya bu bölgede birbirine bağlanır. Yaklaşık 67.000 km2lik yüzölçümüyle ülke yüzeyinin %8,5'ini kaplar. Adını bütünüyle toprakları içinde kalan ve boğazlar aracılığıyla Karadeniz ve Ege Denizi'ne açılan aynı adlı iç denizden alır. Ege kıyıları açığında yer alan Bozcaada ve Gökçeada (ımroz) da Marmara Bölgesi alanına girmektedir.
Marmara Bölgesi doğuda Karadeniz ve İç Anadolu Bölgeleri, güneyde Ege Bölgesi, kuzeybatıda da Yunanistan ve Bulgaristan ile çevrilidir. Diğer bölgelerde olduğu gibi, Marmara Bölgesi'nin sınırları da her yerde il sınırlarına uymaz. Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli ve Yalova illeri bütünüyle bölge sınırları içindedir. Sakarya, Bilecik, Bursa, Balıkesir ve Çanakkale illerinin bazı toprakları ise Ege ve Karadeniz Bölgelerinin sınırları içinde yer alır.
Marmara Bölgesi'nin halkı geçimini sanayi, ticaret, turizm ve tarımdan sağlar. Türkiye'nin başlıca sanayi bölgesidir. Bölgedeki en gelişmiş sanayi alanı İstanbul-Bursa-İzmit eksenidir. İlkçağ'dan beri önemli bir ticaret merkezi olan ve kıtalararası ulaşım yolları üzerinde bulunan İstanbul, bölgeye ülke çapında bir üstünlük sağlar. Bölgenin diğer yörelerinde de yaygın sanayi faaliyetlerine rastlanır. ıretilen başlıca sanayi malları arasında işlenmiş gıda, dokuma, hazır giyim, çimento, kağıt, petrokimya ürünleri, beyaz eşya, gemi ve yat sayılabilir.
Bölgede aynı zamanda tarım da çeşitlenmiştir. Ekili alanların yaklaşık yarısı buğday tarlalarından oluşur. Buğdayı şekerpancarı, mısır ve ayçiçeği üretimi izler. Türkiye'nin ayçiçeği üretiminin yaklaşık %73'ünü, mısır üretiminin yaklaşık %30'unu gerçekleştiren bölgenin sebze ve meyve üretimi de önemli bir miktarı bulur. Mısır üretiminde Karadeniz Bölgesi'nden sonra ikinci sırada yer alan bölge, zeytin üretiminde de Ege Bölgesini izler. Sofralık Gemlik zeytinleri ünlüdür. Bağcılık konusunda da gelişmiş olan bölgede, Tekirdağ, Şarköy, Mürefte, Avşa ve Bozcaada üzüm ve şarap larıyla tanınır.
Avrupa'nın güneydoğusunda yer alan Marmara Bölgesi, dünyanın en güzel manzaralarına, önemli mimarlık ve sanat eserlerine sahiptir. Marmara Denizi'ndeki adalar, yarımadalar ve koylar, bölgedeki dağlar ve ormanlar ile kentlerde tarih ve doğa içiçedir. Birçok büyük uygarlığın doğduğu ve gelişip kök saldığı bu bölge, iki kıta arasında geçiş yapan kavimlerin göç yollarını oluşturmuştur. Bu ka vimlerin ve bölgeye yerleşen ulusların bıraktıkları izlere adım başında rastlamak mümkündür. Eşsiz doğal ve tarihi değerlere sahip olan bölgede turizm de çok gelişmiştir. Her yıl bölgeye önemli sayıda turist gelmektedir. Bölge Türk tu rizminin ülke genelinde finans, yatırım, eğitim ve operasyon merkezidir.
Ege Bölgesi
________________________________________
Ege bölgesi Türkiye'nin denize doğru geniş bir biçimde açılan tek bölgesidir. Yaklaşık 79.000 km2lik yüzölçümüyle ülke topraklarının %11'ini kaplar. Anadolu'nun batısında bulunan bölge, adını komşu olduğu denizden alır. İzmir, Aydın, Manisa, Kütahya ve çok küçük bazı kesimleri dışında Uşak illeri tamamen bölge içinde kalır. Muğla, Denizli ve Afyon illerinin bazı toprakları ise Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinin sınırları içerisindedir. Aynı şekilde, Marmara bölgesinde yer alan Balıkesir ilinin Ege kıyıları ile Bursa'nın bazı ilçeleri Ege bölgesine taşar.
Ege Bölgesi sanayi etkinlikleri bakımından Marmara Bölgesi'nden sonra ikinci sırada yer alır. Tekstil, gıda ve otomotiv sanayii başta olmak üzere makina, yedek parça ve diğer sanayi kuruluşları İzmir'de, yağ sanayii Ayvalık ve Edremit yöresinde yoğunlaşmıştır. Uşak, Kütahya ve Afyon'da şeker, Kütahya'da azot fabrikaları vardır. Pamuklu dokumacılık İzmir, Uşak, Aydın, Na***** ve özellikle Denizli'de yaygınlaşmıştır. Denizli, tüm bölgenin en önemli tekstil merkezi olup buradan yurtdışına ihracat yapılmaktadır. Halıcılık ise İç Batı Anadolu kesiminde Uşak, Kula, Gördes, Simav ve Demirci'de gelişmiştir. Afyon, mermeri ve mermer üretim tesisleriyle tanınır. İzmir Körfezi'ndeki Çamaltı Tuzlası, Türkiye'nin en önemli tuz üretim merkezidir. Bölge Soma, Tunçbilek ve Yatağan'daki termik, Kemer ve Demirköprü'deki hidroelektrik santralleriyle Türkiye'nin toplam elektrik üretimine önemli katkılarda bulunur. İzmir yakınlarındaki Aliağa'da büyük bir petrol rafinerisi vardır.
Ege Bölgesi'nde ekili ve dikili alanlar büyük yer kaplar. İç Batı Anadolu bölümünde, meyvecilik ve bağcılık ağırlık kazanır. Türkiye'nin tütün üretiminin yarısından çoğunu Ege bölgesi karşılar. Bölgenin, ülkenin toplam pamuk üretimindeki payı ise üçte bire yakındır. Gediz Ovası'nın kurutularak yurtiçi ve özellikle yurtdışına ihraç edilen çekirdeksiz üzümü, Büyük Menderes Ovası'nın inciri ve Edremit Körfezi'nin zeytin ve zeytinyağı üretimi bölge ekonomisine büyük katkıda bulunur. Bölge, Türkiye üzüm üretiminin üçte birinden fazlasını, incir üretiminin ise beşte dördünü karşılar. Türkiyedeki zeytin ağaçlarının %48'i bu bölgede dir. Turunçgiller de bölgenin önemli bir ihraç ürünüdür.
Turizmin oldukça geliştiği Ege Bölgesi, ülke ekonomisine önemli bir katkı sağlar. Bodrumlu ünlü tarih yazarı Heredot'un deyimiyle "Dünyanın en güzel gökyüzüne ve en iyi iklimine sahip" Ege kıyıları boyunca körfezler, yarımadalar, koylar, adalar ve ince kumlu plajlar ardarda sıralanır. Asırlar boyu sayısız mitolojik olaylarla içiçe yaşamış olan bölgede, adım başı tiyatroları, mabetleri, agoraları ve kaleleri ile ünlü antik kentlere rastlanır. Bu kentler zaman tünelinde gerçekleştirdikleri kent planlamaları ve felsefe, tıp, matematik, astronomi, mimari ve diğer sanat alanlarındaki başarılı performansları ile Batı uygarlığının temelini oluşturmuşlardır.

Akdeniz Bölgesi
________________________________________
Akdeniz Bölgesi, adını komşu olduğu denizden alır. Bölge genişliği 120180 km arasında değişen bir şerit halinde, batıda Köyceğiz dolaylarından başlayarak, doğuda Hatay ilinin bitim noktası olan Basit Burnu yakınına kadar sokulur. Yaklaşık 120.000 km2 lik yüzölçümüyle Türkiye'nin toplam yüzölçümünün yaklaşık %15'ini oluşturur. Hatay, Adana, İçel, Antalya, Isparta, Burdur ve Kahramanmaraş ilinin büyük bir bölümü Akdeniz Bölgesi'ndedir. Ayrıca Muğla ilinin Köyceğiz, Dalaman, Ortaca ve Fethiye ilçeleri de Akdeniz Bölgesi'ne girer.
Akdeniz Bölgesi'nde tarım ve sanayi geniş yer tutar. Bölgenin kıyı kesimlerinde son yıllarda sanayi bitkileri ekimine geniş yer verilmekle birlikte, tahıl tarımının büyük önem taşıdığı görülür. Nitekim Akdeniz Bölgesi'ndeki ekili alanların yaklaşık üçte ikisi tahıl tarlalarıyla kaplıdır. Tahıl ürünleri arasında, bölgenin bütün illerinde buğday başta gelir ve onu arpa izler. Sanayi bitkilerinden pamuk, bölgenin ana gelir kaynağıdır. Bölgenin pamuk üretimi, Türkiye üretiminin üçte ikisi kadardır. Hatay ili ve Göller Bölgesi'nin bazı kesimlerinde tütün tarımı yapılmaktadır
Akdeniz Bölgesi'nde meyve ve sebze yetiştirilen dikili alanlar da büyük yer tutar. Turfandacılık, son yıllarda ulaşımın gelişmesine dayalı olarak çok ilerlemiştir. Meyvecilikte ilk sırayı turunçgiller alır. Türkiye'nin turunçgiller üretiminin beşte dördünden fazlası Akdeniz Bölgesi'nde gerçekleşir. Muz ise yanlızca bu bölgeye özgü bir meyvedir.
Bölgenin en hızlı sanayileşen kesimi Çukurova'dır. Çukurova aynı zamanda Türkiye'nin de başlıca sanayi merkezleri arasında yer alır. Adana'daki çeşitli sanayi kolları (özellikle tekstil) yanında, Akdeniz Bölgesi'nin başlıca sanayi tesisleri arasında; Mersin Petrol Rafinerisi (ATAŞ), İskenderun Süperfosfat ve DemirÇelik Fabrikaları, Antalya Ferrokrom ve Seydişehir Alüminyum fabrikaları sayılabilir.
Akdeniz Bölgesi, özellikle Antalya Körfezi çevresindeki doğal ve tarihsel zenginlikler sayesinde, Türkiye'nin en önemli turizm merkezi olmuştur. Antalya körfezi çevresinde, hiçbir Akdeniz ülkesinde rastlanmayacak ölçüde doğaya saygılı, modern ve son derece gelişmiş mimari konumlarıyla çeşitli tatil köyleri ve oteller yer alır.
İç Anadolu Bölgesi
________________________________________
İç Anadolu Bölgesi Türkiye'nin merkezinde bulunan ıç Anadolu Bölgesi, 151.000 km2lik yüzölçümüyle Türkiye topraklarının yaklaşık %19'unu kaplar. Bölge Doğu Anadolu'dan sonra Türkiye'nin ikinci büyük bölgesidir. Nevşehir, Aksaray, Kırıkkale ve Kırşehir illeri bütünüyle bölge içinde kalır. Diğer illerin bazı toprakları ise Karadeniz, Akdeniz ve Doğu Anadolu bölgelerine taşar.
İç Anadolu'da, tarım ve hayvancılık önemli bir gelir kaynağıdır. Türkiye tahıl üretiminin yaklaşık üçte biri bu bölgeye aittir. Tahıl türlerinden en fazla buğday üretilir. Buğday üretimi bakımından Konya ilk sırada yer alır. İkinci sırada ise Ankara gelir. Bölgede genellikle makarna, bulgur ve irmik yapımına elverişli sert buğday yetiştirilir. Baklagillerden en çok fasulye ve nohut, az miktarda da mer cimek ekilir. Türkiye'nin patetes üretiminin üçte biri yine bu bölgede gerçekleşir. Sanayi bitkilerinden ise en fazla şekerpancarı üretilmektedir. Bağcılık ve meyvecilik bakımından Konya, Ankara, Niğde, Nevşehir ve Kayseri illeri önemlidir.
İç Anadolu'da daha çok orta ve küçük sanayi tesisleri bulunmaktadır. Halıcılık Kayseri, Sivas ve Konya yörelerinde yoğunlaşmıştır. Bölgenin başlıca sanayi kuruluşları Ankara, Eskişehir, Kayseri, Sivas, Konya, Kırıkkale ve Çorum gibi merkezlerde toplanmıştır.
Karadeniz Bölgesi
________________________________________
Karadeniz Bölgesi, yaklaşık 141.000 km2lik yüzölçü müyle ülke yüzeyinin %18'ini kaplar. Adını ve özelliklerini komşu olduğu denizden alan Karadeniz Bölgesi, doğuda Gürcistan sınırı ile batıda Adapazarı Ovası'nın doğu kenarı arasında uzanır. Artvin, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Giresun, Ordu, Samsun, Amasya, Sinop, Kasta monu, Zonguldak, Bartın ve Bolu illeri bütünüyle bölge sınırları içinde kalırken, ıç Anadolu Bölgesi sınırları içinde bulunan Artova ilçesi dışında Tokat ilinin tam***** yakın kesimi de yine Karadeniz Bölgesi'ne girer. Çorum ilinin yarısı ıç Anadolu'da, diğer yarısı da Karadeniz Bölgesi'ndedir. Coğrafi özellikler bakımından bölge doğu, orta ve batı olmak üzere üç bölüme ayrılır.
Karadeniz halkının büyük çoğunluğu geçimini topraktan sağlar. Bölge tarımının en önemli özelliği, diğer bölgelerdeki başlıca tahıl türü olan buğdayın yerini bu bölgenin kıyı kesimlerinde mısırın almasıdır. Nitekim Türkiye'nin mısır üretiminin üçte birinden fazlası Karadeniz Bölgesi'nde gerçekleştirilir. Kıyı dağlarının gerisindeki ovalarda ise daha çok buğday ekilir. Bölgede arpa da önemli bir tahıl ürünüdür. Kızılırmak ve Yeşilırmak deltaları ile Gökırmak vadisinin Boyabat kesimi ve Devrez Vadisi'nin Tosya kesi minde pirinç yetiştirilir. Baklagiller üretiminde ilk sırayı fasulye, sanayi bitkilerinde ise şekerpancarı alır. Bölgede yetiştirilen diğer ürünler arasında patates, soğan, ayçiçeği ve kendir yer alır. Türkiye'de yanlızca Doğu Karadeniz'de yetişen çay ise bölgenin en önemli ürünlerindendir.
Karadeniz Bölgesi'nin özellikle doğu kesiminin başlıca meyvesi fındıktır. Karadeniz kıyı şeridi fındık ağaçlarıyla kaplıdır. Rize kesimlerinde seyrek olan fındıklıklar Trabzon kesiminde sıklaşır, Giresun ve Ordu illerinde en yoğun halini alır. Elma üretimi de oldukça fazla olan bölgede son yıllarda kivi ve avokado gibi meyveler de yetiştirilmeye başlanmıştır.
Karadeniz Bölgesi'ndeki başlıca sanayi kuruluşları Karabük ve Ereğli'deki demirçelik tesisleri, Çatalağzı Termik Santrali, Zonguldak çevresindeki taşkömürü havzaları, Murgul bakır üretim tesisi ve bölgenin çeşitli kesimlerindeki şeker, kağıt, sülfirik asit, bitkisel yağ, çay, fındık kırma ve fındık ürünleri, balık unu ve sigara fabrikalarıdır.
Doğu Anadolu Bölgesi
________________________________________
Doğu Anadolu Bölgesi Türkiye'nin en büyük coğrafi bölgesi Doğu Anadolu'dur. Yaklaşık 163.000 km2lik yüzölçümüyle ülkenin %21'ini kaplar. Karadeniz, İç Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri ile komşudur. Ayrıca Gürcistan, Ermenistan, Nahcivan, İran ve Irak'la da sınırı vardır.
Doğu Anadolu Bölgesi Türkiye'nin en yüksek ve engebeli bölgesidir. Ortalama yükseklik 2000 m dolayındadır. Bölgede Türkiye'nin en yüksek dorukları yer alır; Ağrı Dağı 5137 m, Cilo Dağı'ndaki Reşko zirvesi 4135 m ve Süphan Dağı 4058 metredir. Yüksek ve dağlık oluşu, dağ sıraları ile denizden ayrılmış bulunması, Doğu Anadolu'da yıllık ortalama sıcaklığın düşük olmasına ve kışların sert geçmesine yol açar. Bölge kar yağışlı ve yerin karla örtülü olduğu gün sayısı bakımından diğer bölgelerden farklıdır. Kars ve Erzurum'da yerin karla örtülü olduğu günlerin sayısı yaklaşık 90 gündür.
Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki ekonomik etkinliklerin başında hayvancılık ve tarım gelir. Bölgede otlakların fazla yer tutması hayvan varlığını artırmış ve hayvansal ürünler üretimine ağırlık verilmiştir. Nitekim bölgenin hayvansal ürünler üretimi, Türkiye'deki toplam üretimin dörtte biri kadardır. Doğu Anadolu'nun kuzeydoğu kesimindeki KarsArdahan yöresinde iyi cins sığır yetiştirilmektedir.
sDoğu Anadolu'da tarıma elverişli alanlar sınırlıdır. Bölge topraklarının ancak onda biri ekilebilir niteliktedir. Ekili alanların %90'dan fazlası tahıla ayrılmıştır. Tahıl türleri arasında buğday birinci, arpa ikinci sıradadır. Buna karşılık sanayi bitkileri ekimi pek yaygın değildir. Ekilen başlıca sanayi bitkileri arasında pamuk, tütün ve şekerpancarı yer alır. Şekerpancarı ekimine, bölgede şeker fabrikalarının yapımından sonra başlanmıştır.
Meyve ağaçları, yüksek kesimlerde neredeyse bütünüyle ortadan kalkar. Buna karşılık soğuktan korunmuş bazı çukur ovalarda çeşitli meyveler yetiştirilir. Erzincan, Malatya ve Elazığ ovaları bu bakımdan önemlidir. Van Gölü çevresindeki dar şeritte de iyi cins meyve yetiştirilir. Aras Vadisi'nin Kağızman'dan aşağıda kalan kesimi ve Iğdır Ovası da meyve ağaçlarının yoğunlaştığı yörelerdir.
Bölgedeki başlıca sanayi dalları, pamuklu dokuma, şeker, çimento, gıda ve tütün işletmeleridir. Keban'daki hidroelektrik, AfşinElbistan'daki termik santraller ile yapımı süren diğer santrallerin Türkiye
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
________________________________________
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, yaklaşık 75.000 km2lik yüzölçümüyle Türkiye'nin toplam %9.7'sini kaplar. Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerine komşudur. Ayrıca Suriye ve Irak ile sınırı vardır. Diğer coğrafi bölgelerde olduğu gibi, bölge sınırları il sınırlarıyla üstüste gelmez. Çok küçük bazı kesimleri dışında Şanlıurfa ve Mardin illeri tümüyle bölge içinde kalır. Diğer illerin bazı bölümleri ise Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde yer almaktadır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, kara iklimi koşullarıyla Akdeniz iklim koşullarının etkisi altındadır. Uzun süren yazlar çok sıcak ve oldukça kurak geçer. Kışlar soğuk ve yağışlıdır. Son yıllarda Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında bölgeye yapılan baraj gölleri sayesinde yöre ikliminde bazı değişiklikler yaşanmaktadır. Yaz aylarında hava kuraklığı oranında azalmalar olmuş ve yağışlar artmıştır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, tarım ekonomisi bakımından daha çok İç Anadolu Bölgesi'ne benzer. Akdeniz iklimine benzerliği nedeniyle bitkisel ürünlerde çeşitlenmenin görüldüğü Gaziantep yöresi dışında, tarım alanlarının büyük bölümü tahıl ekimine ayrılmıştır. Tahıl çeşitleri arasında buğday birinci sırayı alır ve payı Türkiye üretiminin onda birini geçer. Tahıllar arasında arpa ikinci, mercimek üçüncü sıradadır. Türkiye mercimek üretiminin %50'den fazlası Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne aittir. Pirinç ekimi, başta Diyarbakır ili olmak üzere sulama olanağı bulunan kesimlerde dağınık olarak sürdürülmektedir. Bölgenin kaderini değiştiren GAP kapsamında bazı ovalarda sulu tarıma geçilmiş ve sanayi bitkileri ekimine hız verilmiştir. Nitekim pamuk üretiminde bölge ovalarında, özellikle Şanlıurfa'nın güneyinden Suriye sınırına doğru genişleyen Harran Ovası'nda büyük bir patlama yaşanmaktadır. Yörenin en kaliteli pamuğu burada yetişmektedir. Sanayi bitkileri arasında önemli bir yeri olan tütün ise Adıyaman, Siirt ve Diyarbakır yöresinde ekilmekte ve bu illerde "Şark Tipi" denilen değerli bir tütün türü yetiştirilmektedir. Gaziantep yöresinde üzümün yanısıra zeytin ve antepfıstığı da önemli ürünlerdendir. Adıyaman ve Siirt yörelerinde de antepfıstığı yetiştirilir. Özellikle Siirt'in iri taneli antepfıstığı çok lezzetlidir.
Bölgenin en önemli yeraltı zenginliği petroldür. Raman, Garzan ve Kahta çevresinde üretilen ham petrolün bir bölümü, bölgenin en önemli sanayi kuruluşlarından olan Batman Rafinerisi'nde arıtılır. Bir bölümü de boru hatlarıyla Akdeniz bölgesindeki dolum tesislerine taşınarak tankerlerle diğer bölgelere nakledilir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin sanayi yönünden en önemli ili Gaziantep'tir. Tekstil, makina ve gıda sanayii oldukça gelişmiştir. Sanayisi gelişmekte olan Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa'da ise çimento, gıda, madeni eşya ve tarım aletleri gibi sanayi kolları ağırlıktadır.
Türkiye'nin Demografik Yapısı
________________________________________
Genel görünümü ile Türk nüfusu gençlik ve dinamizm ile tanımlanmaktadır. Bir 1997 nüfus sayımına göre Türkiye'de 62.6 milyon yerleşik kişi vardır. Her ne kadar şehirlere belirgin göç var ise de nüfusun halen %47 si kırsal bölgede yaşar. Türkçe resmi dil de olsa Türkiye'de İngilizce geniş olarak konuşulur. İngilizce eğitim veren birçok lise ve üniversite vardır. Almanca ve Fransızca diğer yaygın olarak konuşulan yabancı dillerdir. Üç imparatorluğun başkenti olmuş olan İstanbul takriben 9.51 milyon mukimi ile Türkiye'nin en büyük şehridir. Başkent olan Ankara'da 3.69 mukim vardır. Geri kalan en büyük şehirler İzmir, Konya, Adana'dır.
Türkiye'nin İklim Özellikeri
________________________________________
Coğrafi mevkiinden dolayı Türkiye'nin iklimi oldukça yumuşak olduğu halde kıyılara paralel olan dağların varlığı bir bölgeden diğer bölgeye belirgin farklılıklar gösterir. Kıyı bölgeleri daha ılıman bir iklime sahip olabilirken İçanadolu platosu sıcak yazlar ve az yağmurlu soğuk kışlar yaşar.
Türk Milli Eğitim Sistemi
________________________________________
Türk Milli Eğitim Sistemi Türkiye'de eğitim devletin denetimi ve gözetimi altında yapılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 42. maddesine göre, herkes eğitim görme hakkına sahiptir. Bireyler eğitimleri süresince ilgi ve yetenekleri ölçüsünde ve doğrultusunda çeşitli programlara, okullara yöneltilerek yetiştirilirler. Eğitim sisteminin her bakımdan bu yönelimi gerçekleştirmesi esastır.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası'na göre eğitimin amacı; bireyleri, Türk ulusunun değerlerini benimsemiş, ülkesine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş, bilgi üreten, üretilen bilgi ve teknolojiyi kullanabilen, insan haklarına saygılı demokratik yurttaşlar olarak yetiştirmektir. Ayrıca bireyleri geleceğe hazırlamak, kendilerinin ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamaktır.
Cumhuriyet'in ilk yıllarından günümüze kadar okul, öğrenci ve öğretmen sayılarında büyük artışlar sağlanmış, nitelikli insan gücünün yetiştirilmesine yönelik çalışmalar yapılarak geniş bir kitleye ulaşılmıştır. ülkede eğitim ekonomik, teknolojik ve sosyal gelişmenin en önemli unsuru olarak kabul edildiğinden, hükümet ve kalkınma planlarında da eğitime büyük önem verilmektedir. Nitekim 1996-2000 yıllarını kapsayan 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda eğitim birinci öncelikli sektör olarak yer almaktadır.
2000'li yıllara doğru Türkiye, eğitim sistemi ve programlarını, öğretmenlerini, altyapı ve eğitim malzemelerini, dünya kültürü ve teknolojisine katkıda bulunacak Türk insanını yetiştirmek üzere geliştirmeye devam etmektedir. Nüfusun eğitim talebini karşılamak için sürekli kaynak artırımı yapılmakta ve eğitimdeki hedef ve beklentileri karşılayacak altyapının oluşturulması için çaba sarfedilmektedir. Bu amaçla 1996-2010 yıllarını kapsayan Eğitim Ana Planı hazırlıkları yapılarak; eğitimin bireysel, ulusal ve küresel istemlerine cevap verecek şekilde esnekleştirilmesi ve sisteme giriş çıkış rahatlıklarının artırılması yönündeki çalışmalar sürdürülmektedir.
Milli Eğitim Sisteminin Yapısı
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası uyarınca Türk Milli Eğitim Sistemi; Örgün Eğitim ve Yaygın Eğitim olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Örgün eğitim, okul sistemini ifade etmekte ve okulöncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimden oluşmaktadır. Yaygın eğitim ise okulların dışında veya yanında düzenlenen faaliyetlerin tümünü kapsamaktadır. 1998-1999 öğretim yılında 64.489 örgün ve yaygın eğitim kurumunda toplam 14.668.444 öğrenci eğitim-öğretim görmekte, bu kurumlarda 512.522 öğretmen görev yapmaktadır.
Ekonomi
________________________________________
Türkiye, 1980 öncesi dönemde ithal ikamesine dayalı bir ekonomi politikası izlemiş ve iç talebin karşılanması için, öncelikle ithal edilen malların ülke içinde üretilmesi amaçlanmıştır. Yeni kurulan sanayi dalları, çok uzun sürelerle gümrük ve diğer eş etkili vergilerle korunmuştur. Ekonomide köklü dönüşümleri amaçlayan geniş kapsamlı bir İstikrar Programı ise 1980'li yılların başında hazırlanmış ve 24 Ocak 1980 tarihinde yürürlüğe konmuştur. Böylece, ithal ikameci sanayileşme stratejisi terkedilmiş, ihracata ağırlık ve öncelik veren bir sanayileşme modeli benimsenmiştir.

Gerçekleştirilen reform politikaları, merkezden yönetim yerine piyasa mekanizmalarına giderek daha fazla ağırlık verilmesi biçiminde bir felsefe değişikliğini de beraberinde getirmiştir. Sermaye piyasalarındaki yeniden yapılanma ve gelişmeler sonucunda 1981 yılında Sermaye Piyasası Kanunu yürürlüğe girmiştir. Kanun'un amacı; tasarrufların menkul kıymetlere yatırılarak, halkın iktisadi kalkınmaya etkin ve yaygın bir şekilde katılmasını sağlamaktır. Ertesi yıl Türk sermaye piyasasında düzenleyici ve denetleyici görevlere sahip Sermaye Piyasası Kurulu oluşturulmuştur. 3 Ocak 1986 tarihinde ise Türk ekonomisinin gelişiminde son derece önemli bir rol oynayan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) faaliyete geçmiştir. Sağlanan vergi kolaylıklarının etkisiyle yatırım fonlarının hızla büyümesi ve yabancı yatırımcıların sermaye piyasalarına girişlerinin serbestleştirilmesi, İMKB'nin hızlı bir şekilde büyümesindeki etkenler arasındadır. İMKB'nda halen üç piyasa faaliyet göstermektedir. Bunlar; Hisse Senetleri Piyasası, Tahvil ve Bono Piyasası ile Uluslararası Pazar'dır.

İMKB Hisse Senetleri Piyasası'nda Ulusal Pazar, Bölgesel Pazar, Yeni Şirketler Pazarı, Gözaltı Pazarı ve Toptan satışlar Pazarı olmak üzere beş pazar bulunmaktadır. Hisse Senetleri Piyasası'nda Temmuz 1999 itibariyle toplam işlem hacmi 41.7 milyar dolara ulaşmış, günlük ortalama işlem hacmi ise 302 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Yabancı yatırımcılar, İMKB'nda işlem gören şirket sermayelerinin halka açık bölümünün %55'ini portföylerinde bulundurmaktadır.

İMKB'nda ayrıca yabancı borçlanma araçları ile yabancı yatırım fon ve ortaklıklarının menkul kıymetlerinin doğrudan, yabancı şirketlerin hisse senetlerinin ise depo sertifikası olarak işlem gördüğü Uluslararası Pazar bulunmaktadır.

Avrasya Borsalar Federasyonu'nun (FEAS) dönem başkanı ve "Güneydoğu Avrupa ışbirliği Girişimi"nin (SECI) proje lideri olan İMKB, birçok uluslararası projenin yanı sıra bölgede ihraç edilmiş olan menkul kıymetlerin işlem görebileceği bir ortak işlem platformunun oluşturulması çalışmalarına da öncülük etmektedir.

Ekonominin dışa açılması ve ihracata dayalı sanayileşmenin sürdürülmesi amacıyla, özellikle kambiyo ve dış ticaret alanlarında da yeni düzenlemeler yapılmıştır. Türk Lirası için gerçekçi bir döviz kuru politikası izlenmesi ve döviz kurlarının piyasa güçlerince belirlenmesi yönünde politikalar geliştirilmiştir. Mayıs 1981'den itibaren, iç ve dış fiyat düzeylerindeki değişmeler ile ödemeler dengesi ve uluslararası döviz piyasalarındaki gelişmeler gözönünde tutularak, Merkez Bankası tarafından günlük olarak ayarlanan döviz kurları, 1988 Ağustos ayından sonra döviz piyasasında belirlenmeye başlanmıştır. Döviz piyasasının yanısıra, 1989 Nisan ayında Merkez Bankası tarafından altın piyasası da açılmıştır.

1984 yılından itibaren, kambiyo rejimi büyük ölçüde libe-ralleştirilmiştir. Türk Parasının Kıymetini Koruma hakkında çıkarılan kararlar ve bunlara ilişkin tebliğlerle, döviz rejimine geniş ölçüde serbesti getirilmiş, bu suretle Türk parasının konvertibiliteye geçmesi için gerekli olan yasal çerçeve, 11 Ağustos 1989 tarihinde yürürlüğe giren "Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar" ile büyük ölçüde oluşturulmuştur. 9 Temmuz 1992 tarihinden itibaren ise Türk Lirası serbest bölgelerde "döviz" olarak kabul edilmekte ve buralardaki her türlü ödeme, döviz karşılığı Türk Lirası üzerinden yapılabilmektedir.

Türkiye'de yürürlükte olan döviz rejiminin esasları ve getirdiği yenilikler ana başlıklar altında şu şekilde özetlenebilir:
• Türkiye'de yerleşik kişilerin beraberlerinde döviz bulundurmaları, bankalar, yetkili müesseseler ve özel finans kurumlarından istedikleri kadar döviz satın almaları, yurt dışına döviz transfer ettirmeleri ve bankalar nezdinde döviz tevdiat hesabı açmaları serbestisi getirilmiştir.
• Türkiye'de yerleşik kişilerin müteahhitlik, turizm, ulaşım, bankacılık, sigortacılık gibi görünmeyen işlemler kapsamında elde ettikleri dövizlerin kullanımı, ilgililerin serbest tasarrufuna terkedilmiştir.
• İşletmelerin finansman ihtiyaçlarının karşılanması için, işletme kredisi olarak yurt dışından kredi temin edilmesine imkan sağlanmıştır.
• Türkiye'de yerleşik kişilerin yurt dışında ticari faaliyette bulunmaları ve yatırım yapmaları için sermaye ihraç etmeleri serbest bırakılmıştır. Sadece belirli miktarları aşan sermaye ihraçları, Hazine Müsteşarlığı ya da Bakanlar Kurulu'nun iznine tabi tutulmuştur.
• Türkiye'de yerleşik kişilerin yurt dışına menkul kıymet ihraç etmeleri ve yurt dışında satmaları serbest bırakılmıştır.
Türkiye'de yerleşik kişilerin yurtdışına döviz üzerinden garanti ve kefalet vermeleri serbest hale getirilmiştir.

İhracatı teşvik eden yeni politikalar sonucunda sanayiciler, daha fazla dış piyasalara yönelmeye başlamışlardır. Dış pazarlara yönelik üretim yapma, özellikle sanayide kapasite kullanımını artırmış, tesislerin ölçeklerini genişletmelerine yol açmış ve yeni yatırımlara gitmelerine sebep olmuştur. Böylece, maliyetler aşağı çekilerek, Türk ekonomisinin dünya pazarlarındaki rekabet gücü artırılmıştır.

İhracat ile birlikte kalite yükselmiş, ambalajlar iyileşmiş, teknoloji gelişmiş ve modern işletmecilik kuralları uygulanmaya başlanmıştır. Dış pazarlar yakından izlemeye alınmış, uluslararası finansman kuruluşlarıyla ilişkiler artırılmış, ülkeye yeni pazarlama yöntem ve teknikleri getirilmiştir.

1980 sonrasında, kamu sektörü alt yapı, konut, eğitim, haberleşme ve ulaştırma alanlarında yatırımlarını yoğunlaştırmıştır. Özel sektör ise konut, imalat, ulaştırma, tarım ve turizm sektörlerindeki yatırımlara ağırlık vermiştir.

1996-2000 yılları arasında uygulanan Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde kamu hizmetlerinin daha çok eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanlarında yoğunlaştırılması kabul edilmiştir. özelleştirme ise kamu kesimini daraltmanın ve asli görevlerine döndürmenin aracı olarak görülmüştür. Ayrıca özel sektör faaliyetlerinin desteklenmesi ve piyasalara müdahalenin sınırlı tutulması hedeflenmiştir.
Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH)
________________________________________
Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye 1980-1991 yılları arasında gösterdiği yıllık ortalama kişi başına %2.9'luk GSMH artışıyla 127 ülke arasında 16. sırada yer almıştır. Yine aynı kuruluş tarafından yayımlanan "1997 Dünya Kalkınma Göstergeleri" isimli rapora göre Türkiye, dünyanın yükselen devleri olarak nitelendirilen Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan, Meksika, Arjantin, Endonezya, Tayland ve Pakistan ile birlikte dünyanın gelişme potansiyeli en yüksek 10 pazarı arasında yer almıştır. Son yıllarda Türk ekonomisi, 1980 ve 1994 yılları hariç, iyi bir gelişme trendi yakalamıştır. GSMH yıllık ortalama olarak 1980-1990 yılları arasında %5.3, 1990-1995 yılları arasında %3.2 ve 1995-1997 yılları arasında ise ortalama %7.9 ile dünya ortalamasının üzerinde bir büyüme gerçekleştirmiştir. 1998 yılı başında enflasyonda kalıcı bir düşüş sağlamak, makro ekonomik dengelerde istikrarı oluşturmak amacıyla bütçe, borçlanma ve para programları üçer aylık dönemler itibariyle hazırlanarak yürürlüğe konmuştur. Yılın ilk yarısında programda öngörülen hedeflere ulaşılmış ve bu olumlu gelişmenin ardından Haziran 1999 tarihinde Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 18 ay süreli "Yakın İzleme Anlaşması" yapılmıştır. Ancak 1997 ortalarında güneydoğu Asya'da başlayan krizin 1998 yılında daha da derinleşmesi, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de finansal politikaları olumsuz yönde etkilemiştir. Nitekim enflasyonla mücadele politikalarının da etkisiyle 1998 yılında ekonomi ancak %3.8 büyümüştür. Bununla birlikte program hedeflerine büyük ölçüde ulaşılmış, enflasyon azalma kaydetmiş ve büyüme hızı programda öngörülen %3 hedefinin üzerinde gerçekleşmiştir. Dolar bazında Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) %5 oranında artarak 204 milyar dolara, kişi başına düşen milli gelir ise 1997 yılına göre %4.7'lik bir artışla 3224 dolara yükselmiştir.
Özelleştirme
________________________________________
Özelleştirme uygulamalarının başla-dığı 1984 yılından itibaren çıkan sorunların aşılabilmesi için, çıkarılan 4046 sayılı kanun ile özelleştirme uygulamalarına ilişkin hukuki altyapı oldukça kapsamlı bir şekilde oluşturulmuştur. Telekomünikasyon ve enerji sektörlerindeki özelleştirilme uygulamaları için gerekli hukuki düzenlemeler ise 1995 ve 1997 yıllarında gerçekleştirilmiştir. 1985 yılından itibaren özelleştirme kaps***** alınarak, özelleştirme ıdaresi Başkanlığı'na devredilen kuruluş sayısı, 1999 yılı Ağustos sonu itibariyle 211'e ulaşmıştır. Bu kuruluşlardan 115'i sermayelerindeki kamu paylarının tamamı satılarak özelleştirilmiş, 22'si ise değişik nedenlerle özelleştirme kapsamından çıkarılarak eski statülerine iade edilmiştir. Halen özelleştirme kapsamında 74 kuruluş bulunmaktadır. Bu kuruluşlardan 32 tanesinde kamu payı %50'nin üzerindedir. Uygulamanın başlangıcından 1998 yılı sonuna kadar, özelleştirme işlemlerinden sağlanan kaynaklar, 1 milyar doları GSM lisans satışları olmak üzere toplam 7 milyar dolara ulaşmıştır. önümüzdeki kısa ve orta vadeli dönemde, özelleştirme uyulamalarının ivme kazanması beklenmektedir.
Dış Ekonomik ilişkiler ve Ödemeler Dengesi
________________________________________
İkinci Dünya Savaşından sonra, uluslararası ticaret devamlı olarak dünya ekonomisindeki büyümenin üzerinde bir performans göstermiştir. 1990-1995 yılları arasında dünya üretimi yıllık ortalama olarak %2 artarken, dünya ticareti %6.2 oranında büyümüştür. Bu hızlı büyümenin en önemli nedeni ülkelerin giderek ticareti serbestleştirmeleri ve bu yöndeki müzakerelere ağırlık vermeleridir. Bu gelişmelerin sonucunda, sanayileşmiş ülkelerin ithalata uyguladığı vergiler, 1950'li yıllarda %40'lar civarında iken, bugün %3-4'ler seviyesine gerilemiştir. Dünyanın diğer bölgelerinde de aynı yöndeki politikalar ağırlık kazanmıştır. Türkiye de ithalat vergilerini Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin uyguladığı seviyelere çekmeye çalışmış ve 1995 yılında Gümrük Birliği Anlaşması imzalanmıştır.

1 Ocak 1996 tarihinden itibaren Türkiye ve AB ülkeleri arasında yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması sonucunda, AB ülkeleri ile yapılan sanayi malları ticaretinde tüm korumalar kaldırılmış, diğer ülkeler ile olan ticarette de AB'nin Ortak Gümrük Tarifesi uygulanmaya başlanmıştır. Bu durum dış ticaret dengesinin 1996 yılında bir miktar bozulmasına neden olmakla birlikte, 1997 yılında ihracat %13 oranında artarak 26.2 milyar dolara, ithalat ise %11.3 oranında artarak 48.6 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı yıl dış ticaret hacmi 74.8 milyar dolar, dış ticaret açığı da 22.3 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Nitekim Dünya Ticaret Örgütü (WTO) tarafından 1997 yılında yayımlanan "Dünya Ticaretindeki Gelişmeler" adlı rapora göre, Türkiye dış ticaret hacmi en hızlı artan ve böylece dış ticaret dinamizmi en yüksek olan dünyanın 21 ülkesi arasında yer almıştır.

1998 yılında dış talepte bölgesel olarak yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle, bir önceki yıl hızlı bir gelişme gösteren ihracat artış hızı yavaşlamış; %2.7 oranında bir artışla 26.9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. ıthalat ise gerek iç talepteki daralma ve ekonomide yaşanan durgunluk gerekse petrol fiyatlarındaki büyük oranlı gerileme nedeniyle %5.4 oranında azalarak 45.9 milyon dolara düşmüştür. ıthalat ve ihracatta görülen azalmalar neticesinde dış ticaret hacmi de %2.6'lık bir azalma göstererek 72.9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Dış ticaret açığı ise bir yandan ithalatın gerilemesi diğer yandan da ihracattaki artış oranının nispeten düşük kalması sonucunda %15 oranında azalarak 18.9 milyon dolara inmiştir.

Türkiye'nin 1998 yılı dış ticaretini özellikle ihracatını değerlendirirken dünya ekonomisinde yaşanan olumsuz gelişmelerin etkilerinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir. çünkü 1998 yılında temel olarak maliyet gelişmeleri ve döviz kuru politikaları açısından rekabet gücünü ciddi boyutta etkileyebilecek olumsuz bir gelişme görülmemekle beraber, dış talepteki daralma ihracattaki artışın %2.7'de kalmasına yol açmıştır. Türkiye'nin ihracat pazarlarında rakip ülkeleri olan Uzakdoğu ülkelerinin paralarının yüksek oranlarda değer kaybetmesi de başta tekstil ve konfeksiyon olmak üzere bazı sektörlerin ihracat performansını olumsuz yönde etkilemiştir. Yine özellikle demir çelik sektörünün ana pazarını oluşturan bu ülkelerin talebindeki daralma, adı geçen sektörün ihracatını ciddi bir şekilde aşağıya çekmiştir.

Türkiye'de ihracat çeşitli şekillerde teşvik edilmektedir. Son yıllarda parasal teşvikler yerini üretim ve yatırım safhasındaki teşviklere bırakmıştır. Bu çerçevede Türk Eximbank aracılığı ile ihracatçıya kredi, garanti ve sigorta desteği sağlanmaktadır. Geniş anlamda bir ihracat teşvik aracı olarak, 1980 sonrasında ihracatta bürokratik formaliteler azaltılmış ve basitleştirilmiştir.

İhracatın ithalatı Karşılama Oranı

İlkede ihracatın ithalatı karşılama oranı 1990'lı yıllar boyunca %50'liler civarında gerçekleşmiş, 1994 krizi sırasında %77.8'e yükselmiştir. 1995 yılında %53.5 oranında artan ithalat, ithalatın ihracatı karşılama oranını %60.6'ya düşürmüştür. 1996 yılında da devam eden bu eğilim sonucunda, ihracatın ithalatı karşılama oranı %53.2 olarak gerçekleşmiştir. 1997 yılında %54.1 olan bu oran, 1998'de ithalatın azalması ve ihracatın artması sonucunda %58.7'ye yükselmiştir.

Dış Ticaretin Sektörel Yapısı

Türkiye'nin ihracatında 1980'li yıllarda önemli bir yapı değişikliği ortaya çıkmıştır. Tarım ürünleri ihracatının toplam ihracat içindeki payı, 1970'de %75 ve 1980'de %57 gibi çok yüksek düzeylerde iken, 1998 yılında %18.7 olmuştur. Sanayi ürünleri ihracatının payı ise 1970'deki %18 ve 1980'deki %36 düzeylerinden hızlı bir şekilde artarak 1998 yılında %77.4'e yükselmiştir. Ayrıca 1980 sonrası dönemde imalat sanayii ihracatının ürün birleşiminde de tarıma dayalı olmayan sanayiler lehine bir değişim ortaya çıkmıştır. Bu gelişme Türkiye'nin ekonomik yapısında gerçekleşmekte olan "sanayileşme yönünde yapısal değişim" olgusuyla da uyumlu bulunmaktadır.

Türkiye'de ithalatın yapısına bakıldığında ekonomik kalkınma ve sanayileşme çabalarının doğal bir sonucu olarak 1990'lı yıllarda yatırım ve hammadde ithalatı payının yıllık ortalama %85'in üzerinde olduğu görülmektedir.

Son yıllarda izlenen liberal politikaların sonucunda, Türkiye'nin ithalatında tüketim mallarının payı da hızla artmaya başlamıştır. 1980'li yılların başlarındaki %2 gibi çok küçük bir düzeyden, 1985 yılından itibaren %8-9 seviyelerine ve 1990'lı yıllarda da ortalama %12'nin üzerine çıkmıştır.

Türkiye bazı mallar itibariyle dünya ticaretinde ön sıralardadır. Hazır giyim, tütün, bazı metaller, meyve ve kabuklu yemişler gibi ürünlerde dünya ihracatındaki payı %5-10 arasında değişmektedir.

Dış Ticaretin Ülke Gruplarına Göre Dağılımı

Türkiye geleneksel olarak OECD ülkeleriyle daha fazla ticaret yapmaktadır. OECD ülkeleri 1998 yılında Türkiye'nin ihracat ve ithalatında sırasıyla %62.9 ve %72.9 oranlarında pay almışlardır. OECD içinde Avrupa Birliği (AB) ülkeleri önemli bir yer tutmaktadır. 1997 yılında %46.6 olarak gerçekleşen AB ülkelerinin toplam ihracat içindeki payı, 1998 yılında %50'ye yükselmiş ve 13.5 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirilmiştir. Aynı yıl AB ülkelerinden yapılan ithalat ise ülkenin toplam ithalatının %52.4'ünü oluşturmuştur. Görüldüğü gibi OECD ve AB ülkeleri Türkiye'nin dış ticaretinde önemli ve kalıcı bir yere sahiptir.
Sektörel Büyüme Hızları
________________________________________
Tarımın Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYıH) içindeki payı, 1960'lı yılların sonunda %30 civarında iken, 1990'lı yılların başlarında %15'lere gerilemiş- tir. Buna karşılık sanayinin payı, aynı dönemde %19'dan %25'in üzerine çıkmıştır. GSYıH'nın 1998 yılı sektörel dağılı- mı incelendiğinde, tarımın bir önceki yıl %15.8 olan payının %17.6'ya yükseldiği, sanayinin payının ise %21.9'dan %19.6'ya gerilediği görülmektedir. Sanayi katma değerinin GSYıH içerisindeki payında yaşanan düşüşte, iç talep yetersizliğinden kaynaklanan imalat sanayii üretiminde görülen azalma etkili olmuştur. Özellikle tekstil, gıda, kimya, metal, makine-teçhizat sektörlerinde üretim daralmaları yaşanmıştır.

Ülkede hizmet sektörü de dünya ekonomisindeki gelişmelere paralel olarak milli gelir içindeki payını artırmıştır. Hizmet sektörünün GSYİH içindeki payı 1980 öncesi %50'nin altında iken, bu oran 1995 yılında %59.4, 1998 yılında ise %62.7'ye yükselmiştir. 2000 yılında hizmet sektörünün GSYİH içindeki payının %65 civarında olacağı tahmin edilmektedir. Ticaret sektörü milli gelire katkı açısından tüm hizmet sektörleri arasında en hızlı gelişen alt hizmet sektörüdür. Turizm sektörünü de kapsayan ticaret alt sektörünün GSMH'ya katkısının artmasında, turizmin son yıllardaki hızlı gelişimi önemli rol oynamıştır. Ancak 1997 yılından başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan küresel krizlerin, ticaret sektörü üzerindeki etkisi 1998 yılında kendini hissettirmiş; 1997 yılında %11.2 olan sektörün büyüme hızı, 1998 yılında %1.2'ye gerilemiştir. Hizmetler sektörünün yaklaşık %10'luk bir kısmını oluşturan inşaat alt sektörü de küresel krizlerden önemli ölçüde etkilenmiştir. 1998 yılında gerek verilen yapı ruhsatları gerekse yapı kullanma izin belgelerinde önemli oranlarda azalmalar meydana gelmiştir.

 

 
  Bugün 10 ziyaretçi (47 klik) kişi burdaydı!
POQbum.com Graphics
POQbum.com Graphics

-----KODBUL-----

Siteme verdiğin katkılardan dolayı sayın AHMET HATİPOĞLU'YA teşekkürler

-----KODBUL-----




www.dizayn.tr.gg!
webuzmani.blogspot.com
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol